Aslında yasaklarla, günahlarla, öcülerle, acı biberlerle başladı her şey…
Sonra yılandan korkmaya başladı, “Sokar” dedi.
Sonra kediden korkmaya başladı, “Cırmalar” dedi.
Sonra örümcekten korkmaya başladı, “Zaten sevmiyorum” dedi.
Sonra köpekten korkmaya başladı, “Isırır“ dedi.
Sonra soğuktan korkmaya başladı, “Üşütür” dedi.
Sonra sıcaktan korkmaya başladı, “Terletir” dedi.
Derken eşekten korkmaya başladı, “Tekmeler” dedi.
Arkasından jandarmadan korkmaya başladı, “Babama dayak atmıştı, bana da atar” dedi.
Arkasından köprüden kokmaya başladı, “ Çöker” dedi.
Sonra komşusundan korkmaya başladı, “Söver sayar, başımı yarar” dedi.
Sonra gündüzden korkmaya başladı, “Herkesin gözü bende olur” dedi.
Sonra otobüsten korkmaya başladı, “Devrilir” dedi.
Sonra arkadaşından korkmaya başladı, “Beni de karşıt (muhalif) sanırlar” dedi.
Arkasından arkadaşının sosyal medya paylaşımlarını görmez, beğenmez oldu, “Başım belaya girer” dedi.
Arkasından sözcüklerden korkmaya başladı, “Çarpıtılır” dedi.
Sonra bayrakla ilgili bir şey demez oldu, “Bayrak düşmanı yapılırım” dedi.
Sonra din tüccarları hakkında sustu kaldı, “Din düşmanı sayılırım” dedi.
Sonra sosyal etkinliklere katılmaz oldu, “Fişlenirim” dedi.
Giderek sesi soluğu kesildi, “İçeri atılırım” dedi.
Ve sonra bir gün, bir korkudan, kalbi duruverdi…
Aslında en çok kendisinden korkmuştu…
Bir arkadaşı vardı, kendisinden on yaş büyüktü, o korkmazdı…
O yaşıyor…