Yıllar önce “SOYKIRIM” diye bir yazı yazmıştım. Bugünlerde böyle bir yazıya bir daha gerek duydum. Bu yüzden de bu yazıma “SOYKIRIM /2” dedim.
O yazımın konusu, dağlardaki harap (yabani) meyve ağaçlarıydı; dağ eriği, dağ armudu, alıç, giyecekelması…
Bunların kesilmesine ve taşınmasına izin verilmiş, soykırım yapılırcasına da kesilmişti…
Şimdiki soykırım konusu ise dağ mantarları; çukurçanak, kuzugöbeği, çavşır mantarı…
Ben de çok tutkunuyum bu mantarların, hatta hastalık derecesinde, yıllardır hem de… Çavşır mantarı hem güzün olur hem baharın, öbürleri ise yalnız ilkbaharda. Ve hepsinin tek koşulu yağmur, nemli hava ve güneştir.
Bu tutkunluk yüzden çok hayaller kurar, çok düşler görürüm. Aklım, gözlerim ve ayaklarım yağmurda olur. Bu iki mevsimde de mantar olmamışsa dağlarda, olmuşsa da ben gidip toplayamamışsam, o mevsimleri yaşamamış gibi olurum. Benim için böyle bir tutku bu.
Ama gelin görün ki, bu iş çığırından çıkmak üzere. Bu hızla ve de kurallara uymadan bu iş sürdürülürse, on beş yirmi yıl sonraki insanlar bize, “Soykırım yapmışsınız” diyecekler. Eminim ki kendimiz de diyeceğiz bunu. Doğa bu bilinçsizliğe, bu kıyıma dayanamaz.
Her gittiğimde görüyorum ki ormanın içi onlarca, yüzlerce insan dolu, ben de içlerinde, feleğini şaşırıyor, anasını ağlatıyoruz ormanın.
Yemesi bir yana, asıl toplamasını seviyorum ben; doğanın içinde olmayı, tertemiz havayı, gün gün azalan o güzelim mantarları arama ve bulma coşkusunu. Doyumsuz bir şey bu.
Ama inanın ki çoğumuz mantarların nasıl toplanacağını bilmiyoruz, bu yüzden de toplama kurallarına uymuyoruz. Ta dibinden kesiyor, şöyle bir sallamadan poşetlere atıyoruz. Oysa kökünden kesmeyeceğiz kuzugöbeğini, çavşır mantarını, kökünü yerde bırakacağız. Kesince de şöyle bir sallayacağız ve poşete değil sepete koyacağız. Çünkü spor dediğimiz tohumlarla çoğalır mantarlar. O sporlarını oralarda bırakacağız ki, gelecek yıl yine olsunlar. Temel sorun bu.
Geçen yıla kadar topladığım mantarları facebookta büyük bir keyifle paylaşırdım. Onlarca kişi de beni alkışlar, belki de heveslenip dağa giderdi. Oysa sayısı tükenmekte olan bir iki kekliği ve tavşanı öldürüp de bunları sosyal medyada büyük bir gururla paylaşanlara ne çok kızıyor, “Soykırımcılar” bile diyordum onlara.
Ne fark vardı ki ikisi arasında?…
İşte korkunç gidişatı görüp bunun bilincine yeni geldim ki, öncekilerin utancıyla, bu yıl topladığım hiçbir mantarı sosyal medyada paylaşmadım.
Yirmi otuz yıl önceden nasıl düşünemeyip de dağları kekliksiz, tavşansız bıraktıysak, bunun sonucu da inanın ki buna dönüşecek.
İsterse her gün yağmur yağsın, sporunu bırakmadıysanız mantar olmaz!
Bir iki yıl önce Orman Bakanlığı bir çalışma başlatmıştı bu konuda. Bilmiyorum ne durumda.
Umarım bu yazı amacına ulaşır, insanlarımız bu konuda daha bir duyarlı davranır, kurallarına uyarak mantar toplar…