Göksu Vadisi boyunca irili ufaklı birçok köy sıralıdır. Ermenek’ten çıkar, eğri büğrü akarak Silifke’den Akdeniz’e ulaşır. Çamlarla, zeytinliklerle kaplı tepelerin, dağların yamaçlarında, eteklerinde, su başlarında konaklamışlar konar-göçerler. Bir daha gitmemişler, yurt yuva tutmuşlar. Geldikleri yöredeki isimleri yeni yerleşim yerlerine vermişler.
Konar –göçer Boynu İnceliler daha
gezginler. Daha yerleşememişler, konmamışlar bir türlü. Karakaya’dan geçmişler bir gün. Konaklayıvermişler günü
birlik. Su içmişler deli pınardan. Bu pınardan su içenler çok mu çok akıllı
Oluyorlarmış. Elif Gelin de su içmiş bu konaklama sırasında.
Yurt yuva yok. Akdeniz’den
Akşehir gölü, Aladağlar arasında gitmişler
gelmişler. Yol görünmüş bir gün Kıbrıs’a gitmişler. Toprağa, güneşe
kavuşmuşlar. Burada çalışıyorlar, ev bark derken; komşularında ne varsa onlarda
edinmeye başlamışlar. Her şey güzelmiş ama çamaşır makinesi daha güzelmiş. Çamaşırları
el değmeden bir solukta yıkayıveriyormuş bir solukta Elif Gelin’de basmış düğmeye bir gün;
“ Bu çamaşırı, alıkları çok iyi yıkıyor, apak ediyor. Şu benim kara oğlanı da
güzel, apak etsin “ demiş ve çamaşır
makinesinin içine atmış. Çalıştırmış. Beklemiş,
beklemiş , çocuk yok. Açmış kapağı, çocuk
yok. Koşmuş komşulara ;
“ Amanın komşular, benim
oğlan kayboldu.”
“ Nerede bacı?”
“ Çamaşır makinesinin içine atıverdim, yıkansın, deye.”
“ Neeeeee?” dedi komşusu
ve bayıldı heyecandan. Elif
Gelin ne yapacağını şaşırmış öbür komşuya koşturdu.
“ Komşu ..Komşu,
benim oğlanı çamaşır makinesinde kaybettim.”
“ Ne arar kız çocuk
orda?” Şaka sanmıştı komşusu. Merakla eve
Koşa, koşa gittiler. Kendine gelen Ayşe Hasan’da onlara katıldı. Evin merdivenlerini üçer, beşer çıktılar. Çamaşır makinesi hala
çalışıyordu. Ayşe Hasan fişi çekti. Açtılar kapağı; bir köpük yığını vardı
suyun içinde.
“ İşte oğlun bacım…”
“ Nerede oğlum, göremiyom
ben?”
“ Başın sağ olsun.”
“ Ne o? Öldü mü benim oğlum?”
“Tabi
baksana kemik bile kalmamış.”
“Vah yandım anam. Ben ne
edeceğim şincik. Öldürür vallaha kocam. Hep
onda kabahat, şu makineyi getirmeseydi.”
“ Haber verelim, haber verelim Savcılığa.” dedi Ayşe Hasan.
“ Olmaz, içeri atarlar kadıncağızı.”
“ Atmazlar kendi düşmüş
der.”
“ Yok, yok yalan söyleyemem. Ben attım çocuğumu, ama pak olsun deye.”
“ Anam, bacım, bak
seni atarlar içeri.”
“ Atsınlar dışarıda ne
yapacağım ki oğlum olmadıktan sonra.” Ayşe
Hasan ayrıldı.5- 1O dakika sonra polisler geldi. Savcı ve doktor onu takip
etti. Gazeteciler merakla bakıyorlardı.
“ Çocuğu ne yaptın?”
“ Çocuğumu buraya
atmıştım, yıkansın deye.”
“ Sen mi attın, çocuğu
buraya.” Diye savcı.
“ He ya ben attım. Temiz
olsun, yavrum deye.” Doktor geldi baktı. Parçalar vardı ilaçlı suyun içinde.
“ Otopsiye, çamaşır makinesini götürün.”
Dedi Doktor.
“ Tutuklayın bu
kadını, kocasını.” Ellerini kelepçelediler götürdüler Karakola. Bir polis kaldı
evde.
Sordu iddia makamı:
“ Çocuğunu neden
öldürdün?”
“ Ben öldürmedim.”
“ Ben attım diyorsun.”
“ Ben attım ama; öldürmedim.
Hiç yavrusunu öldürür mü ana? İçim kan
ağlıyor. Beni de atın o makinenin içine. Yavrumu orada bulurum belki.”
“ Buluşun.”
“ Deli mi bu kadın?”
“ Allah beterinden etsin.”
“ Nereliymiş bu kadın ?”
“ BOYNU İNCELİ “ dedi
bir kadın. Diğer bir kadın ekledi.
“ SU İÇMİŞ DE KARAKAYA’DAN. ”