DOLAR
35,6798
EURO
37,4767
ALTIN
3.181,09
BIST
10.104,85
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin
Çok Bulutlu
16°C
Mersin
16°C
Çok Bulutlu
Cumartesi Açık
18°C
Pazar Açık
18°C
Pazartesi Açık
17°C
Salı Az Bulutlu
18°C

ZEYNEP İLE KARAC’OĞLAN

A+
A-

Büyülü bir doğası vardır Toros Dağlarının. İnişli çıkışlı tepeleri, koyakları, bir birleriyle kucaklaşan ağaçları, cana can katan pınarları, şakayı bir yaşam biçimi olarak benimseyen insanları ile apayrı bir dünya. Bundan dört yüz yıl önce bu dağlar üstünde dünyanın en büyük ozanlarından biri yaşamış: Karacaoğlan. Elinde saz, dilinde söz, şu tepe senin, bu tepe benim; şu koyak senin, bu koyak benim; kızların hepsi benim bu deli gönüllü ozan uzun bir ömür sürüp gelip geçmiş bu dünyadan. O’nun için en güzel tanımı H. Hüseyin yapmış: ’öpülmedik kız, söylenmedik söz bırakmamışsın bize çapkın.’
Toros Dağları ile Karacaoğlan’ın yaşamı öylesine bir biriyle kaynaşmıştır ki bu iki olağanüstü varlık bir birinden ayrı düşünülemez olmuş. Sayısız öyküler anlatılır Karacaoğlan’la ilgili Torosların yörük köylerinde. Öyküleri ve türkülerini dinlerken büyük keyif aldığımız, bin kez dinlesek bıkmayacağımız bir sanat ürünü. Hele çalıp söyleyen bir de Musa Eroğlu ise… Şimdi bunlardan birini anlatacağım:
Dünyada en çok sevgilisi olan ozandır Karacaoğlan.

Mendili yudum arıttım
Gülü dalında kuruttum
Adın neydi unuttum
Sorulmayı sorulmayı

Sevgilisinin adını unutan başka bir ozan var mı bilmem. Peki en çok sevdiği kim dersiniz? Birçoklarına göre sorunun yanıtı ‘Elif’ olacaktır. Bana göre haksızlık bu. O’nun en çok sevdiği ‘Zeynep’ tir. Öyleyse Elif’i birinciliğe yükselten olay nedir? Bu olgu en güzel aşk şiirini (semai) Elif için söylemiş olmasıdır.

İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye

Bugüne kadar sevgiyi bu kadar güzel anlatan bir şiire rastlamadım. Karın yağışında, ördeğin yüzüşünde, çiçeğin kokuşunda sevgiliyi görmek ne ince bir duyuş! Yoksa Karacaoğlan en güzel koşmalarını, türkülerini Zeynep için söylemiştir. Bu yazımda bunlardan birinin öyküsünü anlatacağım:
Adana –Ankara yolu üstünde adı gibi tatlı bir pınar vardır: Şeker Pınarı. Kocaman kayaların altından doğar, başını taşlara vura vura akar gider. Batıya doğru uzanan sıra dağların adı ‘Bolkar’dır. Halk dilinde ise ‘Bulgar Dağı’ biçiminde söylenir. Dört bin metreye ulaşan yüksekliği ile Torosların en görkemli dağlarından biridir Bolkar. Geniş bir coğrafyayı kapsar. Zeynep bu dağlar üstünde yaşayan oba beyinin kızıdır. Küçük yaştadır. Karşısına çıkan ilk erkektir Karacaoğlan. Hani “Göz açıp gördüceğim, ilk göz ağrım” gibi deyimlerle anlatılan cinsten. Ozanımız bu tatlı sevgiliyi uzun uzun anlatır türkülerinde:

Zeynep çok küçüktür haldan bilmiyor
Ün eyledim hiç yanıma gelmiyor
Göz görüp de gönül karar kılmıyor
Aştı üstümüzden yolu Zeynep’in

Günümüzde Musa Eroğlu tarafından çalınıp söylenen, halkımız tarafından da doyumsuz bir zevkle dinlenen “Küçüksün güzel etme bu nazı…” türküsü de Zeynep için söylenmiştir. İşte Karacaoğlan bu Zeynep’ten kavil yerinde buluşmak üzere bir söz koparır. İçi içine sığmaz; iç dünyası aydınlanıverir. Sazını vurduğu gibi omzuna soluğu kavil yeri denilen ak taşların arasında alır. Daha ilk akşamdır. Beklemeye başlar. Tatlı bir ılıklığı vardır akşamın. Böceklerin cırlamaları hiç eksik olmaz. Toroslarda aşk başkadır. Ama Zeynep yok görünürlerde. İnşallah unutmaz; inşallah uyuyup kalmaz; inşallah anası babası uykuya dalar. Süt gibi ak bir gece. Yıldızlar kocaman kocaman. Ay doğdu, batıya doğru hızla ilerliyor. Efil efil yumuşacık bir yel esiyor. Zeynep yok! Ay ortayı dolandı. Ülker, terazi, yedi kızlar boy gösterdi göklerde. Şafak söküyor. Zeynep yok! Karacaoğlan’ın gözleri hep oba beyinin çadırından yana. Ağaçların arasından Zeynep çıkıverecek gibi. Her kımıltı, her sallanan ağaç Zeynep’e dönüşüveriyor. Fakat yok! Derken seherin yeli esmeye başladı. Şimdi köpekler havlıyor, eşekler anırıyor, horozlar ötüyor, çıngırak sesleri ortalığı çınlatıyor, Zeynep yok. Karanlıklar yok oluyor; karanlıklar dağılıyor; karanlıklar sevdalı bir yüreğe doluyor şimdi. Zeynep yok! Yok! O sabah içindeki burukluğu, kırıklığı sazıyla, sözüyle ak taşların arasında Bolkar dağlarına saçıyor. Bir gün yolunuz düşerse o dağlara kulak verin yanık bir besteyle Zeynep’in türküsünü duyarsınız.

İlk akşamdan vardım kavil yerine
Öne gördüm kömür gözlüm gelmedi
Bilmem kavlet bastı yattı uyudu
Bilmem o yar bize küstü gelmedi

Unuttu mu ahdı amanı netti
Başın alıp gayrı diyara gitti
Benim mecbur olduğumu fark etti
Zalim garaz etti gitti gelmedi

Benim yarim gide gide donandı
Ay da geldi orta yeri dolandı
İkrar verdi cahil gönlüm inandı
Seherin yelleri esti gelmedi

Karacaoğlan der ki devranım döndü
Gönlüm yücedeydi engine indi
Seherin yelleri şafağın bendi
Hani usul boylu Zeynep gelmedi

ZEYNEP İLE KARAC’OĞLAN – ALİ UYSAL

Yazarın Diğer Yazıları