Her kitap biraz erken yazılmış bir kitaptır. Bunu kitap çıktıktan sonra anlıyor insan. Hele hele Dokuz Mutlu gibi bir kitap daha bir böyledir. Büyük emek harcayarak bu kitabı yıllar önce yazmıştım. Kitaptaki dokuz Mutlunun üçü Gara Sait, Abdal Bayram ve Boyar Hüsnü idi.
Özellikle bu üç kişi hakkında, kitap çıktıktan sonra yeni yeni anılar/ anlatılar duydum ki, “Bu kitabı erken çıkarmışım” dedim durdum hep.
Sonra anladım ki bu tür kitaplar hep eksik olmuş oluyor…
İşte şimdi sonradan duyduğum, dolaysıyla da kitaba girmeyen üç anlatıyı paylaşmak istiyorum sizlerle:
Gara Sait hep söylenir ya, “ Hiç ilaç kullanmadım, doktor yüzü görmedim, hastaneye bile gitmedim…” diye. Bir iki yıl önce birisi bunu hastanede görür:
“Ulen Sait Ağa, hani sen hiç hastane yüzü görmemiştin!?..”
“Yengen yüzünden, yengen yüzünden!”
***
Boyar Hüsnü Özel İdarede çalışmaktadır. Ama Mut’un tellal işlerine de bakmakta, çarşıda sokak sokak duyuru yapmaktadır.
Bir Cuma günü, köyün birisinden bir adam, karısıyla birlikte Mut’a gelir. Tabi Cuma günleri Mut’un en kalabalık günleridir, pazarıdır çünkü.
Adam kalabalıkta karısını kaybeder.
Ne yapsın, Boyar Hüsnü’yü bulur, tellallık yapıvermesini ister.
Boyar Hüsnü sorar adama:
“Nasıl bir şeydir karın, eşkâli nasıldır?”
“Başında poşu, ayaklarında edik, önünde öncek vardır.”
Arkasından da Boyar Hüsnü, İç Çarşıda, Dış Çarşıda duyuru yapmaya başlar:
“ Ey ahali, önü öncekli, başı poşulu, ayakları edikli bir kadın kaybolmuştur. Gören varsa, işini gördüyse de görmediyse de getiriversin. Değilse kocası bir halt işleyecek haaa!..”
***
Abdal Bayram’la Kıravgalı Mahmut Yıldız içki arkadaşıdırlar. Bayram Usta hastalanmış, evde yatmaktadır. Mahmut Yıldız Mut’a gelince, bir rakı şişesi alarak ziyaretine gider. Varınca der ki:
“Yav Ustam, bir yudum al yine de, yattığın yerden!”
O kendisine has ses tonuyla, derin diliyle şöyle der o da:
“Öyleyse bir yuduvereyim Koca Beyim, gerile gerile öleyim!..”