Bir zamanlar Silifke Say Mahallesi’nde bir Kadın yaşamış.
Tepenin başına iki katlı bir ev yaptırmış. Alta mutfak, kiler,
üstte iki odalı bir ev. Çok şık giyinir, hoş sohbeti ve güzel
sesi ile dinleyeni büyülermiş. Hatırı sayılı dostları
gelirler, yemekler hazırlanır, sonra duvarda aslılı duran cümbüşü
eline alır çalıp söylemeye başlarmış.
Gündüzleri Kemaneci Hüseyin, Topak Mustafa yanına gelir, kendi
aralarında çalıp söylerlermiş. Onlara zaman zaman karşı
mahalleden Mehmet Emin katılırmış. Onun yanında o da cümbüş
çalmayı öğrenmiş. Gün olmuş başka çocuklar da gelmiş, orası
bir müzik okulu gibi olmuş. Mara’dan, Sarıaydın, Taburelli’den
arkadaşları ile kendi aralarında meşk etmişler. Topal Şıh GOCA
gelince günlerce evinde misafir kalırmış. Küçük
Karacaoğlan’dan öğrendiği türküleri şarkıları ona
öğretmiş. Gelen konuklar o uzun havalar, oturak havalarını
dinledikçe coşarlar, oyuna kalkarlarmış. Avenizde Geldim türküsü,
Gelin Ayşem, Portakal Zeybeği, Yayla Tolları, Yaylanın Suyu sonra
Kıbrıs Zeybeği, Kıbrıs’tan gelen dostlarından çok şarkılar
öğrenmiş, gün olmuş yaylaya gitmiş. Küçük Karacaoğlan’ın
yanında kalmış.
Bir akşam Ermeni bir usta gelir, hoş muhabbet derken, ocak başına
kabartma yapıvermiş. Moda Garı bir konuğunun eline ibrikle su
döker, omzunda havlu hazırdır. Günlerce bu hediye konuşulmuş.
Bir başka bir konuk gelir, ocaktaki kabartmayı görünce :
“Aman nasıl da yapmış hele?”
Ocaklık yüzündeki kabartma ortadan çatlamış. Moda Garı Kızmış.
“Adı batasıca, nazarın değdi. Ortadan çatlattın hoynu.”
diyerek onu kapı dışarı etmiş.
Moda Garı’nın giysileri, al ipek, basmalar Mardin’den,
Diyarbekir’den gelirmiş. Oralardan hatırı sayılır dostları
ona hediye getirirlermiş. Gelen konuklar gelirler, yerler içerler,
türküler, şarkılar dinlemişler. Giderken bir küpe altın,
sikke, gönlülerinden ne koparsa atıyorlarmış.
Bir akşam Kayserili Mara’dan dostları gelmiş. Hoş muhabbet;
Yemekler yenmiş, içilmiş, sazlar duvardan bir türlü
indirilmemiş. Bir suskunluk olmuş.
Konuklardan birisi:
“ Ölü evine mi geldik? “
Moda Garı :
“Bugün benden hayır yok. Siz çalıp, siz söyleyeceksiniz “
demiş.
Duvarda asılı duran cümbüşü birisi almış eline; evirmiş,
çevirmiş, iyice bakmış:
“Bu saz ağlıyor “ demiş. Diğer birisi almış eline bakmış.
“Cümbüş’ten sanki sular damlıyor. “
Mara’dan Orhan Ağa ;
“Anladım, bu evin damı akıyor, bugün gidelim. Yarın damın
üstünü yaptıralım. O akşam herkes evine gider. Bir gün sonra
iki üç usta gelir, evin üstünün toprakları temizlenir, mertek
üstündeki tahtalar yeniden çakılır, çam pürleri döşenir, at
arabası ile ovadan getirilen çorak toprak serilir. Üzerine bir de
tuz atarlar. Dam yuvağı ile güzelce yuvulur. Taşların üstüne
gez atılır. Beyaz kireç ile boyanır. O günden sonra Moda
Garı’nın evi, Moda Garı’nın Konağı olur. Günlerce bu tamir
işi konuşulur. Mara’dan gelenler Akyokuş’a gelince Say
Mahallesinde Moda Garı’nın konağının parladığını görürler.
Birkaç gün sonra Orhan Ağa dostları ie gelir. Sofralar kurulur.
Rakılar, Mara’dan gelen şarap küpleri açılır. Hoş sohbet
derken, Moda Garı cümbüşü alır eline;
“Bakın artık cümbüş ağlamıyor. Yakup Ağa’nın emeklerine
sağlık, kesesine bereket versin. “
Orhan Ağa, böbürlenir, sevinir.
“Dolsun bardaklar, açılsın kapılar, gönül kapısı şen
olsun. Yaptığımız hizmet ne ola ki; senin kurduğun gönül
köprüsü, Anadolu Bozkırı ile Rum diyarı güzel kaynaşmış.
İçelim, çalsın sazlar, türkülerimizi çığıralım. “
Hep birlikte kadehler kalkar.
“ Orhan Ağa’nın şerefine”
“ Moda Garı’nın şerefine “
Moda Garı eline cümbüşü alır. Topak Mustafa da yanında
kemanesini alır. Çalıp söylemeye başlarlar.
Moda Garı’nın evinde türküler hep birlikte söylenir. Sabah gün
doğuncaya kadar muhabbet devam eder. Tekir üstünden güneş
doğarken, herkes geldiği yere gider. Moda Garı onları tek tek
uğurlar. Arkalarından su döker. O gün kimse atı arabası ile
gitmez. Aşağı doğru koşarcasına inerler. Hiç kimse sallanmaz,
dimdik aşağı koşarcasına giderler.
“Bakın Allahın işine, muhabbet olunca, ne güzel oluyor. Herkes
mutlu. Herkes umutlu, evlerine sevgi yumağı götürüyorlar. “
O günden sonra her gelen mutluluk sepetinden bir demet güzellik
götürmüşler. Bir sevda ateşi, Say Mahallesi tepesinden yayılmış.
Gün olmuş yaylalara gitmişler. Akyokuş’u dolanmışlar. Kerem
olmuş, Gökbelen’i dolaşmışlar. Kayrak’tan geçip soğuk
sular içmişler.
“ Anamur yolları kayrak çakıllı “
Kurtuluş Savaşı, Rumlar, Ermeniler Silifke’den gitmişler. Moda
Garı’nın dostları gelmez olmuş. Evini yakın dostu bildiği
Mehmet – Durdu Şık Şık dostlarına satmış. Onların çocukları
olmuş, beslemeleri Leyla’yı Anamurlu Ali Tekin ile evlendirmiş.
Ona evlerinin önünde bir ev yaptırmış. Onlar da hakka yürüyünce
bir süre ev bakımsız kalmış. Moda Garı’nın Konağı gariban
eve dönmüş. Çocukları evi paylaşamamışlar. İş mahkemelik
olmuş, konak satışa çıkmış. Tahsildar Duran ;
“Aman doğru dürüst komşu gelsin” demiş. Kirada oturan çok
sevdiği dostu Berber Hızır’a;
“Hızır’ım gel bu evi sana alalım“ demiş. Berber Hızır
köydeki evini, tarla, bahçesini satmış, ihaleden 3.500 liraya evi
satın almış.
Köydeki evin kapısının birisi yukarı eve takılmış. Zeynel
Usta, Rıza Çavuş birer kapı yapıvermiş, sıva yapmışlar,
Kulakçı Süleyman, tahta üstüne beton dökmüş, Berber Hızır
kiradaki oturduğu Keleş‘in evinden taşınıvermiş. Konu komşu
el vermişler, hep birlikte taşımışlar. Yerleştirmişler.
Pencere açalım demişler, uzun uzun kesme taşları bir uçtan, bir
uca döşemişler. İki metre, üç metre uzun kesme taşlar.
Sıvaların altında bir tarih yatıyor. Sanki su kanalı geçmiş
gibi. Alt evde küçük bir pencere, üst evde küçük bir
pencere…duvarlara dokunmak mümkün olmamış.
Evin altında ini kazmışlar bir mezar çıkmış. İçinde kemikler
ve tarihi kupalar çıkmaya başlamış. Büyük oğlan müze
gönüllüsü Mehmet Belen Öğretmenine,
“Bizim de kazı var. Mezar çıktı“ demiş. İki jandarma ve
müze görevlileri gelmişler. Çıkan tarihi taşları, süs
eşyalarını; götürüp gitmişler. İşbirliği deyip, ceza işlemi
yapmamışlar.
O günden sonra Moda Garı’nı kayıp altınlarını çok arayan
olmuş. Ama daha bulan yok. Evin altındaki in en az üç kere
kazılmış. Ama altınları bulan olmamış.
Sonra Defineciler gelmiş, alet ile aramışlar. İkinci kattaki
Ustanın yaptığı Ocaklık üstündeki Kabartmaya bakmışlar,
işaret aramışlar yok.
Şimdilerde Moda Garı’nın evi boş. Berber Hızır, Tahsildar
Duran ile öbür dünyada dostlukları devam ediyor olmalı. Ama hep
hayallerde Moda Garı’nın altınları.
Döndü Usta ya da Berber Garı da oturmaz olmuş. Artık
çocuklarının yanında. Ektiği dutu gelen geçen yiyor, onları
anıyorlar. Say Mahallesi’nde tüm evler tarih kokuyor. Açık hava
müzesi olmak üzere kazı yapılırsa, Moda Garı’nı altınları,
hazineler ortaya çıkar mı bilmem.