Sözcük nedir, ne işe yarar, günde kaç sözcük kullanıyoruz, sözcük dağarcığımız yeterli mi, kullandığımız sözcükler Türkçe mi?..
Hepsi ne keder önemli aslında…
Sözcükler iletişimimizin temelidir, sözcüklerle var olur çoğalırız.
Sözcükler de canlıdır; doğar, gelişir, yenilenir, unutulur, hatta ölür…
Sözcük peşinde en çok koşanlar, onları gıdıklayanlar, onları coşturanlar kimlerdir biliyor musunuz? Şairlerdir.
Sözcüksüz insan, sözcüksüz toplum, sözcüksüz insanlık mümkün mü?..
Sözcükler atasözlerinin ve deyimlerin tuğlalarıdır. Ve hepsi, yani sözcük de, atasözü de, deyim de insanın, halkın yaratısıdır. Ve hiçbirisi uydurulmamış, kafadan sıkılmamış, gereksiz ve gelişigüzel değildir. Hepsi birer sanat eseridir, hakkını vere vere, elmaya armut değil, elmaya elma diyerek üretilmiştir hepsi. Sınıfsal ve eytişimsel (diyalektik) olarak bakınca kimisi yanlış olsa da, hepsi birer yaratıdır, emek ürünüdür.
Halkımız bu konuda olağanüstü yaratıcıdır.
İşte yer adları: İğdeli Dere, Çakallı, Direkkaya, Göndere, Sıçanlı, Gelinuçtuğu, Zeytinalanı, Yarıkkaya, Kamışlı, Suçatı, Kızılseki, Ballı…
İşte takma adlar (lakaplar): Delisarı, Tosun Hasan, Goduş Emine, Güdük Veli, Pinti Hüseyin, Lavgar Osman, Cıllık Ahmet, Hopbala Garı…
Ya şu eşsiz sözler: Ağaçkakan, günebakan, günaydın, yunaklık…
Bakar mısınız şu büyük yaratıya: Dağdeviren, (Benim köylüler buldu bunu, dozer için) andurduran (fotoğraf makinesi)…
Aslında halk kendi sözünü bulmuş, çağlayan demiş, şiir gibi. Ama siz dayatmışsınız şelale/şellale diye (Hangisi?), söylemesi ve yazması bile sıkıntılı…
İşte atasözleri: Akılsız köpeği yol kocatır, bir elin nesi var iki elin sesi var, biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır…
İşte deyimler: Eviş arasında seviş, el yüzüne bakamamak, düz ovada sivri bela, çomak sokmak, kanı kaynamak, ödü kopmak…
Ama ne yazık ki bütün bunların büyük çoğunluğu (tümü desek da olur), dünden geliyor, bizden öncekiler bulmuş, üretmiş, söylemiş…
Biz hazıra konmuşuz. Teknolojinin yanlış kullanımı, iş yoğunluğu, zamansızlık elimizi kolumuzu bağlamış. Var mı bir tane yeni sözcük, yeni atasözü, yeni deyim?.. Yok!
Hepsi eskiden gelme; insanın tarihiyle, insanla gele gelmiş.
Halkın bu konudaki yaratıcı gücü televizyondan önce çok daha güçlüydü…
Ne varsa eskiden…
Yeni yemek yapmıyoruz, yediğimiz yemekler nice yıllardır hep yapıla yapıla gelmiş. Ya da bütün buluşlar bulunmuş, bize buluş kalmamış sanki…