Adam Cuma pazarına gidecek erkenden. Zaten her yere erken gider. Paraları bir bir dizip pantolonunun ceplerine koydu. 200, 100 ve 50 liraları sol cebine, 20 ve 10 liraları sağ cebine. Toplam 1.400 lira.
Neyse, uzatmayalım sözü; Köylü pazarı olan yerde, bir kadında birazcık firt fıstık var. Hem de yerlisinden. Firt fıstığa da bayılır zaten. Bir kilo gelemedi tam, ama 180 lira tuttu. Sağ cebindeki para tomarını çıkarıp, “bir, iki…” diyerek on iki tane para uzattı kadına.
Daha yirmi metre gitmedi ki arkadan bir ses:
“Amcaa, amcaa! Parayı fazla verdin!”
Durdu, kadın heyecanla geldi:
“Sen gidince bir saydım, 220 lira vermişsin bana. İşte hepsi. Çocuklarım var evde benim amca. Kimsenin hakkına yeltenmedim daha ben!”
Şaşkınlıktan kadına teşekkür bile edemedi adam.
+++
“Beş on tane koyunum var, satacağım bunları. Karaman’dan gelen de bir alıcı var. Ama kendisini hiç tanımam. Veresiye almak istiyor. Bir tanıdığım var, bizim köylü ama Mut’ta oturur. Ona sordum. O da dedi ki, “Kardeşi benim hacı arkadaşım, güvenilir insanlar, öder borcunu.” Buna dayanarak verdim ben de. 50 bin lira para. Adam bir gitti pir gitti, parayı ödemez de ödemez. Alamadım bir türlü. Arkasından bir soruşturdum ki, ohooo! Bu tür işlerin uzmanıymış adam.
Sonra Karaman’da çalışan bir genç var. Ona sordum. O da dedi ki:
“Yahu abi bula bula bu adamı mı buldun?!”
“Alabilirsen bu parayı sana bir koyun vereceğim!”
“Alamam abi, on kişi olsam yine alamam.”
Neyleyeyim, dipsiz bir kuyuya düştü bizim para!..”
+++
“Küçücük bir bakkal dükkânım vardı. Kışın işler bir iyi gitti, bir iyi gitti. Bu iştahla malı Konya’dan alıp getirdim. O zamanlar çuvalların çoğu 75 kilo; şeker çuvalı, tuz çuvalı, pirinç çuvalı, makarna çuvalı… Ama yaz gidince işler zıngadak durdu arkadaş. Temmuz ayında bir baktım, pirinç bitlendi, makarna bozuldu. Ne yapalım ne yapalım, götürüp ineklere döktük. Onlar bile yemedi yahu. İnanır mısınız, bahçeye gömdük. Zarar ettim bakkallıktan. Sonra eşimin kulağına küpe taktım: “Sakın ha bakkaldan indirim isteme!”
+++
“ Çınaraltı’nda oturuyorum. Bir zamanlar çok gittiğim köyden birisi geldi.
“Değirmenci Ali nasıl”
“Eh!”
“Oduncu Osman nasıl?”
“Eh!”
“Peki bacanağın Salıf nasıl?”
“Aslında hiçbiriyle aram iyi değil.”
“Üçüyle de iyi değilsen, belki de sen iyi değilsindir Ahmet!”
Sevgiyle, sağlıkla, saybanla…